İFSAK Galerilerinde Sergiler Açılmaya Devam Ediyor!
İFSAK Galeri ’de, Neslihan Ataş’ın “Kelebek Etkisi” fotoğraf sergisi açılıyor.
Sergi 19 Mart – 31 Mart 2022 tarihleri arasında ziyaret edebilir.
Kelebek Etkisi;
Sergim 35 otoportreden oluşmaktadır. Kelebek Etkisi olarak adlandırdığım proje farklı fotoğraf teknikleri kullanmaya özen gösterdiğim, konsept fotoğrafçılığı şeklinde kurgusal fotoğraflardan oluşmaktadır. Toplamda 12 ayda tamamlanan proje ruhsal olarak bir düşüşten zaman içinde yükselişe geçişi sembolize eden fotoğraflardan oluşması bakımından da kendi içinde anlamlı bir sıralamaya sahiptir.
Özellikle kadına şiddetin arttığı bir dönemde, İzmir Bornova Belediyesi 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde, İzmir Ticaret Borsası tarafından, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde sergilenmeye değer bulunmuş olup, özellikle kadın ziyaretçiler tarafından bir mücadele hikâyesi olarak yoğun ilgi gördü.

Ruhsal çöküş yaşayan bir kadının önce bunalımlarını, sonra sevdiği şeyleri yaparak kendini iyileştirme sürecini anlatmaya çalıştım. O kadın bendim ve yansıttıklarım gerçek duygularımdı. Belki de bu yüzden insanlar kendilerinden bir şeyler buldu.
O karanlık dönemi önce ölümle özdeşleştirmiştim. Ölümü sembolize eden karanlık sahneler, siyah tüller, kıyafetler vb. objeler kullandım. Dibe vurduktan sonra ayağa kalkma sürecinde fark ettim ki bu aslında tırtılın kelebeğe dönüşme sürecindeki kozaya benzeyen bir dönem. Güçlenmem için gerekli ve geçecek. Sevdiğim insanlara, sevdiğim yerlere, yapmayı sevdiğim şeylere yani hayata tutundum. Fotoğrafa tutundum. Baktım ki fotoğraf çektikçe kafamdaki sesler susuyor ve düşünmüyorum. Bir süre sonra iyileşmeye ve daha sonra yeniden hayattan keyif almaya başladım. Bu benim metamorfoz sürecimdi. Ve ben bir tabutta çürümek yerine o kozadan kanatlanarak çıkmayı tercih ettim.
Neslihan Ataş;
1981 yılında Malatya’da doğdum. Babamın işi dolayısıyla 1985 yılında İzmir’e geldik. Çok güzel bir ailem var, fedakar, sevgi dolu. Babam ve annem dünyanın en iyi, en verici insanı herhâlde diye düşünüyorum bazen. Muhtemelen herkesin ailesi kendine öyle geliyordur. 2 kardeşim var, hem kardeş, hem dost. Büyük ailem, dayılarım, kuzenlerim.. Çok şanslıyım. Her düştüğümde elimi tutacak, sırtımı dayayacağım insanlarım var.
Süleyman Demirel Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ni bitirdim. 8 yıl Ekonomi Bakanlığı’nda çalıştım. Yurt içi ve yurt dışı çeşitli projelerde yer aldım. İşimi çok sevmeme rağmen 2013 yılında kurum değiştirmem gerekti. O tarihten beri Türkiye Elektrik İletim A.Ş.’ de Elektronik mühendisi olarak çalışıyorum.
Fakat bütün bunların ötesinde benim gönlüm sanata hep daha yakın oldu. Resim, tasarım, dekorasyon, fotoğraf.. Arkadaşlarım hala Güzel Sanatlar Fakültesi’ne gitmemi öneriyorlar. Düşünmüyor değilim.
Fotoğrafa olan sevgimin bilgiye ve aşka dönüşmesi 2012 yılında Cengiz Özer Eğitim Merkezi’nde, Rahmetli Saygıdeğer Cengiz Özer Hocam ve oğlu değerli Fotoğraf Öğretmenim, Dr. Özgün Özer ile tanışmamla başladı. Fotoğrafa dair bildiğim her şeyi, bu aile ortamında, bu güzel insanlardan öğrendim. Eğitimimi tamamladıktan sonra yine bu kurumda uygulama derslerine devam ettim ve çeşitli sergilere katıldım.
Hayatımın zor bir döneminde, tam bir yıl önce, fotoğrafa, sevdiğim her şeye veda etmişken, dibe vurdum, dediğim bir zamanda Özgün Hocamın bir sergiye davet eden telefonu ile yeniden fotoğraf çekmeye başladım.
Kendimi iyileştirdim. Fotoğrafçılığımı iyileştirdim. Kelebek Etkisi diye adlandırdım bu dönemi. Benim için bir dönüm noktası oldu.
O telefon üzerine katıldığım sergi Bornova Belediyesi tarafından düzenlenen Her Kare Bin Kadın adlı fotoğraf sergisi idi ki oradaki 35 kadın fotoğrafçıdan biri olmaktan gurur duyuyorum. Kelebek Etkisi’ nde o projeden de izler var. Mesela, Her Kare Bin Kadın projesinde 35 kadın fotoğrafçıdan birer kadın portresi vardı, Kelebek Etkisi’ nde bir kadından 35 kadın portresi var.
Kelebek Etkisi Projesinde kelebeğe dair çok şey var aslında. Hayatımızdaki tekamül süreçlerini metamorfoza çok benzetiyorum. Güçlenmek için, uçabilmek için zorluklarla, acılarla baş etmenin zorunlu olduğunu öğrendim. O kozanın duvarlarını kanatlarınızı kanatarak yıkmazsanız, uçamazsınız. Bunu bizzat tecrübe ettim.
Ve kelebek etkisi teorisi.. Gerçekten bazen hayatımızda küçücük bir olay, bir değişim öngöremediğimiz sonuçlar doğuruyor, kaderimiz oluveriyor. Tam kozadan çıkmaya niyetlenmiş ve fakat ne yapacağımı bilemezken, Özgün Hoca’nın telefonu ile o hamleyi yaptım. Önce kozamı yırttım, sonra ayağa kalktım ve şimdi uçmaya hazır hissediyorum. Bir telefonun bir hayata, bir fotoğrafın bir sergiye, bir tırtılın bir kelebeğe dönüşmesi gibi..
Sonra fark ettim ki hayatta her şey, iyi ve kötü dediğimiz tüm anlar gelip geçici, belki de bir kelebeğin ömrü kadar kısa..
Ve hayatımıza rengarenk kanatlarıyla değen her insan, her ilişki, birer kelebek kadar kırılgan ve naif..
Bu proje, Özgün Hocanın “Her Kare Bin Kadın” adlı fotoğraf sergisine katılmamı teşvik eden telefonu ile başladı kısaca. Ben gelmişim aklıma. Benim için büyük onur. Bu telefon üzerine ayağa kalktım. Gücüm yokmuş gibi hissetsem de sorumluluk almıştım, Özgün Hocanın güvenini sarsmamalıydım. Gerçekten dışarı çıkacak gücüm yoktu, evden çıkmadan kendi kendimi çekeyim diye düşündüm. Sonuçta ben de bir kadındım. O sergide çok güzel yorumlar aldım, moral oldu, enerjim ve güvenim yükseldi. Devam ettim çekmeye.
Çektikçe iyileştiğimi fark ettim. Çektikçe fotoğrafçılığımı iyileştirdiğimi fark ettim.
Her ay 2 ya da 3 konsept çekecek şekilde bir program belirledim. Gerçekten çok disiplinli çalıştım. Evde çekim yapacağım zaman benden başka kimsenin olmamasını sağladım. Mekan, konsept, kostüm, birkaç çekim hariç saç ve makyaj hepsini kendim tasarladım ve yaptım. Çok yorucu idi. İlk zamanlar kumandam yoktu, zamanlayıcı ile aynı sahneyi defalarca çekerek baya zorlandım. Başlarda kendi kendimi netlemekte çok zorlanıyordum. Giderek kendimce yöntemler bulup uyguladım. Kendi eksiklerimi tamamlamaya, fotoğrafçılığımı iyileştirmeye başladım.
Dış çekimlerde de aynı prensibi sürdürdüm. Kostümle çıktığımda insanların şaşkın bakışlarına, kendimi çekerken beni izlemelerine aldırmıyorum. Aslında çok rahat bir insan değilimdir, enteresan bir şekilde fotoğraf çekerken dışarıdan gelen etkilere kendimi tamamen kapatıyorum, görmüyorum, duymuyorum. Fotoğrafları işlerken gördüm çoğu insanın geçerken şaşkın bakışlarını. O fotoğraflar da çok keyifli. Kendimi model olarak görüyorum çekerken. Öyle yükleniyorum ve zorluyorum kendimi. Gerçekten. O gün o çekim gerçekleşmeli diyorum, ne olursa olsun.
Biraz mükemmeliyetçi bir yanım da var sanırım. Kafamda canlanan her sahneyi bire bir ortaya çıkarmak konusunda çok titizim. Sergi afişini çekmek için yurtdışından güve sipariş etmişim, 2 ayda geldi.
Beni tanıyanlar bilir, çok sıradan biri değilimdir. Bu nedenle, ailem, arkadaşlarım şaşırmıyorlar benim yaptığım şeylere. Bazen çok uç bir fikirse yapmak istediğim, korkuyorlar sadece. Çünkü biliyorlar, eninde sonunda yapacağımı. Mesela mutfağımda unları saç kurutma makinesi ile uçurup fotoğraf çekeceğimi söylediğimde benden çok telaşlandılar, nasıl temizlenecek sonra diye. Mutfağı çok seviyorum, pastalar yapıp sevdiklerimle paylaşmayı. Bunu fotoğrafla esprili ve farklı bir dille anlatmanın bir yolunu bulmaya çalıştım sadece.
Bir keresinde sisler içinde çekmek istediğim bir fotoğraf için Kemeraltı’ndan bir sis objesi aldım. Sanırım sis bombasıymış, patladı. Evde yalnızdım, bir kaza atlattım. Çekemedim o fotoğrafı o gün. Ama kafamdan o sahne gitmiyordu bir türlü. Özgün Hocadan ödünç sis makinesi aldım. Bu kez üst komşu geldi, yangın mı var diye. Ben makyajlı, kostümlü, sisler içinde kapıyı açınca özür dileyip gitti.
Saat kulesinde kuşlu bir sahne çekmek için metroya kabarık bir elbiseyle, sırtımda sırt çantası, elimde tripod ve bir kutunun içinde kuşla binmiştim. Sanırım insanlar deli olduğumu düşündüler. Dedim ya o an sonuca odaklandığım için aldırmıyorum.
Güzel yanı her fotoğraf için böyle bir sürü anı biriktirdim. Farkında olmadan adım adım iyileştirdi fotoğraf beni, ben de yavaş yavaş onu..
İlk çektiğim fotoğrafların birinde gerçek gözyaşlarım var. Zaten karanlık bir sahne çekecektim. Birden modum düştü ve tutamadım kendimi. Onu öyle çektim ve öyle sunmak istedim.
Bu proje aslında benim hayatımın bir özeti. Benim metamorfozum, benim bir kelebek etkisi ile o karanlıktan çıkma çabalarım, benim dünyam, benim masalım.. Kendimi bazen Audrey Hepburn’un bir film karesinde, bazen Dali’nin bir tablosunda, bazen mutfakta, bazen kameramın başında buluşum..
Bazen o kozaya girmek gerekiyor uçmak için demek ki..
Ve ben “Kelebek Etkisi” ile bir sayfayı kapatıp bembeyaz bir sayfa açıyorum kendime.
Daha alacağım çok yolum, öğreneceğim çok şey var elbette. Dileğim içimdeki tutkunun, aşkın hiç bitmemesi; hedefim fotoğraflarımla kendimi daha fazla insana ifade edebilmek..
Bu proje ile kendime, beni sevenlere ve hatta sevmeyi bilmeyenlere demek istedim ki,
3 günlük bir hayat bu,
Masal da oluruz Gerçek de,
Yönetmen de, Başrol de,
Tırtıl iken Kelebek de..
Mühim olan, kendimiz kalabilmek, geçmekte olan anı yakalayabilmektir…
Ben Neslihan ATAŞ
Ayrıntılı bilgi için: https://www.ifsak.org.tr/etkinlikler/
Afiş tasarım: Ece Ural, @eceuraldesign
Video tasarım: Bartu Akın, @bartuakin